top of page

Firak-ı Aşk

Fani dünyanın fani insanlarıyız. Bir derttir ki baki bir aşk taşıyoruz kalbimizde eksilmeyen, bitmeyen, durmayan... Uğraşır mı insan kalbinin bu kadar yanmasına? Sanmam, kader midir yoksa alın yazısı mı? Tesadüf mü? Dünyanın işi mi? Her gönül başka bir sebebe yorar gerçek aşkı. Kimisi kişiye kimisi maddeye kimisi olaya kimisi duyguya aşıktır kimisi de davasına ama aşıktır işte. Kalbinde kurşun gibi taşır o duyguyu kanar durur, ağrır durur, sızlar durur... Sonra bir el neşteri vurur damara! Kurşunun varlığına sızlandığına utanır insan yokluğunun derin yarasını görünce. Gitmeseydi, bitmeseydi, dinmeseydi ama yine de olsaydı der insan. Sonra sorgular ya şimdi? ‘’Şimdi ne yapacağım’’ der...

Dağın en yüksek manzarasına şahit olmuş ruhum. Çürük kavak ağaçlarının altında mutlu olur mu? Yok... Aşıksa insan bu soruyu soramaz. Ben dağın bir parçasıyım der tutar neşter yarasını sabreder. Aşk neydi? Aşk terkedilmek ile birlikteydi. Üzülmek ile yorulmak, sabretmek ile... En güçlü aşk neyeydi, bilmem... Ben bir dava uğruna feda kalbimin neşter kanıyla yazıyorum. Yorgun gözlerimin mor halkaları ile bakıyorum hayata. Gerçek aşk ki! Sabır ile titreyen ellerim ile aşığım... Koşturan ayaklarım, savunan dilim, durmayan fikirlerim ile aşığım. Hayatınıza dönüp baktığınız da kapı kulpuna yapışan insan çoktur. Belki de pencereye kenetlenmiş sizi görmeyen gözlere şahit olmuşsunuzdur.

Ve biliyorum ki gerçek aşk asla gitmez çünkü kalp odalarının ne kapısı ne de penceresi vardır. Zaten giren de kurşun gibi girer ya! Bırakın o kurşun ile yaşayalım. Neşter yarası geçer çünkü. Unutanlardan olmayalım. Şairin dediği gibi "aşıksam bundan sana ne?" Ben kalbimi alıp ömrüme çıkıyorum arkadaşlar. Soran olursa aşkı maşukta aramayı bıraktığımı söylersiniz. Aşka aşık sevmeye belki papatyalara belki bir fincan kahveye. Ama asla maşuka bağlı değil. O nerede işte ben orada değil. Gönlüm dolu, beynim boş. Duygularım derin anılarım yok çünkü hiçbir kalp bir kurşuna yara olmaz.

Fotoğraf- İrem Yılmaz

Comments


bottom of page