top of page

Evrimin Işığında Darwin'i Anlamak

Ben bir biyolog ya da bir bilim insanı değilim. Sayısal bilimlere maalesef pek yatkınlığım da yok ancak bunların hiçbiri araştırma ve sorgulama isteğimin önüne geçemedi. “Evrim” kelimesi (her ne kadar bugün müfredattan çıkarılmış olsa da) hayatımızın bir noktasında mutlaka karşımıza çıkan bir kelimedir. Her zaman karşımıza çıkmasına çıkıyor ama insanların kafasında nasıl bir algı yarattığı konusu da gerçekten başlı başına bir tez konusu olabilir. Ailesi dindar olan birçok genç, evrimin detayını ve işleyişini incelemeden “Maymundan gelmek de ne demekmiş?” gibi söylemlerle evrime karşı dururken, bir kimlik arayışında olan ve ailelerinin dine bağlılığı daha serbest olan gençler ise evrimi materyalizm ile bir tutan kaynakların hatasına düşerek ya ateist ya deist ya da bilinçsiz bir agnostik oluyor. Bu yazı, evrimi bilmeden, araştırmadan yok sayan ve reddedenlere karşı olduğu kadar, evrimi araştırmayıp bir ateizm propagandası olarak görenler için de aynı anlamı taşıyor çünkü ortaya atılması yıllar süren bir teoriyi öyle ya da böyle insan merkeziyetçiliğinde ele aldığınız zaman hataların en büyüğüne düşmüş oluyorsunuz.

Aslında demek istediğim tam olarak şu; Evrim teorisi bir insanı tek başına ateizme veya başka türlü bir inançsızlığa itecek bir şey değildir. İnançsızlığı çevresine hava atmak için veya kimlik boşluğunu doldurmak için dört elle evrime sarılanlar, bence en az Allah’ın bizlere verdiği aklı kullanmayıp egolarına yenik düşen dindarlar kadar sığ kafalıdır. Mesele sadece Darwin’i anlamak, anlatmak değil. Mesele ona olan vefa borcumuzu en azından kişisel olarak vicdanınızı rahatlatacak bir şekilde ödemek.

Öncelikle Darwin’den başlayalım. Şu tarihte şurada doğmuş gibi klasik girişleri geçiyorum çünkü burada almak istediğimiz nokta çok farklı olacak. Darwin neden saygıyı hak ediyor? HMS Beagle adlı gemide iki yıl olarak planlanan ancak tam tamına 5 yıl süren bir yolculuğa çıkan Darwin; çıktığı bu yolculukta yaptığı keşifleri not alıyor, yeni jeolojik oluşumlar, fosiller ve canlılar keşfediyordu. Şimdi düşünün: İdealleriniz uğruna yapabileceğiniz fedakârlıklar neler? Tabii bir bilim insanı ile kendimizi kıyaslamak yanlış. Hem yaşadığımız dönem hem bilimin geldiği nokta çok farklı. Yapabileceğimiz tek şey; Darwin’e, onun azmine ve bilime katkısına özenmek olabilir. 19. yüzyılda henüz koca koca okyanusların güveni sağlanamamışken çok genç yaşta bu uzun yola çıkma cesaretini gösteren Darwin, elbette bazı sığ düşüncelilerin mantık ve bilim dışı hakaretlerle küçük duruma düşecek biri değil. Darwin bu yolculuğunda keşiflerinin yanı sıra gittiği yerlerdeki insanların kültürel ve antropolojik gözlemlerini de not ediyordu. Yolculuk boyunca defalarca çok şiddetli hastalıklara yakalandı. 1 ay yataktan çıkamadığı zaman dilimleri oldu. Bunların hiçbiri onu yolundan alıkoymadı. Gittiği yerlerde Avrupalı kolonilerin, bölgenin yerel halkını köleleştirmesi Darwin’i çok üzüyordu. Belki de insanlar arasında bir değer üstünlüğü olmaması gerektiği de Evrim felsefesi konusu altında incelenmesi gereken bir düşünce. Yani Darwin’i insanın evrimini araştırmasına yönelten şeylerden biri bu olabilir.

Uzun süre teorisi üzerinde çalışan Darwin, doğal seçilim fikrini yayınlamak istiyor ama tepkilerden çekiniyordu. Evrimi savunan bilim insanlarının nasıl eleştiriler aldığını kendi gözleri ile görmüştü. Darwin, insan da dâhil tüm canlıların ilkel bir yaşam formundan evrimleşerek geldiğini açıkladığı derlemelerini anonim olarak yayınladı. Tabii hem bazı tutucu bilim insanları, hem de kilise cephesi bunu çok büyük bir eleştiri topuna tuttu. Darwin ne yapmalıydı? Ya bu eleştirilerden sinip kendi teorisinden insanın evrimleştiği fikrini çıkaracaktı, ya da her şeye rağmen kendisini destekleyen bilim insanlarından aldığı destekle çalışmasını yayınlayacaktı. Darwin kararlı davrandı ve tüm baskıya rağmen biraz da Alfred Russel Wallace’ın kendi teorisine benzer bir teori geliştirdiği haberini alması üzerine makale olarak başladığı yazısını kitaba dönüştürmeye karar verdi. Darwin, Alfred Russel’dan çok önce bu teoriyi düşünmüştü. Bunu arkadaşları da biliyordu. O yüzden her iki bilim insanının teorisi aynı konferansta açıklandı. Darwin, insanın kökenine, eleştirilerin ön yargılardan uzaklaşıncaya kadar değinmek istememişti. Konferanstan sonra kitabını bitirdi ve yayımladı. “Doğal Seçilim ile Türlerin Kökeni veya Hayat Mücadelesinde Ayrıcalıklı Irkların Korunumu Üzerine” adlı kitap çok büyük bir etki yarattı. Kitapta insanın hayvandan geldiği iddiası doğrudan doğruya verilmediyse bile eleştiri aldı. Kilise, Darwin’i eleştirmekle kalmıyor onunla alay ediyordu. İnsanı dünyanın ve yaratılışın merkezine koymak o zamandan kalma bir alışkanlık. Kilise, neden diğer insanda dâhil tüm canlıların ortak bir atadan evrimleştiğini kabul etmedi?

Hıristiyan dünyası yaptığı hatayı çok geçte olsa fark etti. İngiltere Kilisesi, Darwin’in 200. Doğum gününde, ondan özür diledi. Peki ya Türkiye ne yaptı? Darwin’in ismini ve evrim teorisini müfredattan kaldırdı. 80 darbesinden sonra “yaratılışçılık” adı altında Evrime alternatif olduğu söylenen bir konu eklendi. Hiç alakası olmamasına rağmen öğrencilere evrimin yanlış, yaratılışın ise doğru olduğu söylendi. O dönem liseye giden hangi çocuğun, kendi çabaları ile İslam’ın altın çağında yaşayan âlimlerin aslında evrimsel bir süreçten bahsettiğini öğrenmesini bekleyebilirdiniz? (İslam âlimlerinin yaptığı evrimsel tanım, Darwin’in yaptığı evrim tanımı ile karıştırılmamalıdır.) Batı dünyası kendini bu konuda aşarken, Türkiye’nin ve İslam dünyasının evrim olgusundan bu denli kaçmasının sebebi nedir? Hala Evanjelist düşüncenin etkisinde kalan günümüz Müslüman âlimleri, daha da ileri gidip bulunan fosilleri şeytanın gömdüğünü mü kabul edecek? El Cahiz’in “Kitabu-l- Hayavan”(Hayvanlar Kitabı) eserinde açıkça belirttiği biyolojik evrimi, İhvan El- Safa’nın sistematik bir şekilde evrim düşüncesini ortaya atmasını, Farabi’nin, “El-Medînetü'l-Fâżıla’’ kitabında evrim ile alakalı sunduğu açıklamaları ve bunlar gibi evrimsel süreci işaret eden onlarca Müslüman âlimi görmezden mi geleceğiz?


Kitabu-l- Hayavan'dan bir bölüm

Kozmolojik bir evrimi kabul ederken, kendi bedenimizin nesiller boyu yaşadığı değişimleri kabul etmemenin tek bir göstergesi vardır: “İnsan içi kibirle dolmuş bir canavardır.” Evrimi kendi içerisinde yaşanan olaylar ve değişimler ile eleştirebilirsiniz ancak onu yoktan saymak, tıpkı dünyanın geçirmiş olduğu 4,5 milyar yıllık evrimi yok saymak gibidir. Körü körüne inanmak bize sadece zarar verir. İşte o yüzden bize emredilen gibi okumalıyız; “korkmamalıyız” Bir gün, tıpkı Batlamyus ve Aristo’nun ortaya attığı ve yıllarca değişmez bir kural olarak görülen Dünya merkeziyetçi anlayışının yıkıldığı gibi insan merkeziyetçilik anlayışı da yıkılacak. Dünya o dönem, Kopernik, Galile, Kepler gibi bilim insanlarını çok geç anlamıştı; aradan geçen yıllarda değişen pek bir şey olmadı ve bu sefer de Darwin’i anlamakta çok gecikti. Nasıl ki, Dünyanın evren merkezinde yer almadığı, bunun dışında oldukça büyük bir evren modeli olduğu anlaşıldıysa, Dünyanın merkezinde de insan olmadığı ve tüm canlılığın tek bir atadan türediği anlaşılacak.

Umarım bir gün hem Darwin’in evrim modelini hem de bunun altında yatabilecek teolojik felsefi argümanları doğru bir şekilde anlayabiliriz. Hep beraber çıktığımız bu keşif yolunda, Darwin’i, evrimin ışığında çalışmalar yapan onlarca bilim insanını ve evrimin dinamiklerini anlamak dileğiyle…








Comments


bottom of page