Cinsellik, kadın ve erkek tarafından merak duyulan, yasaklanan, konuşulan aynı zamanda hiç konuşulmayan, çok bilindiği sanılan ama çok az bilinen, bazıları tarafından övünülen fakat diğer bir yandan da çok utanılan bir konu olması sebebi ile zorlu bir alandır. Bu alan içerisinde ister istemez kadın-erkek arasındaki algılarda, beklentilerde ve dönüşümlerde farklılıklar mevcuttur. Cinsellik hakkındaki tanımlar, algılar değişse de varoluşumuzdan itibaren önemini yitirmemiştir. Cinsiyetlere göre cinselliğin olmaması ya da sağlıklı olmaması sadece fiziksel olarak olumsuzluklara değil; gerek kadın gerekse erkekte kademeli olarak ruhsal sağlığın, ardından aile ilişkilerini bozulmasına, mutsuz evliliklere ve sosyal olarak toplumdaki statülerine etki ederek sosyal hayatlarında da bozulmalara sebep olmaktadır. Dünya’da ve ülkemizde insanın cinsel davranışlarında din kuralları, ön yargılar, tabular, örf ve adetler geniş ölçüde egemen olmuştur. Türk toplumunda cinsellik, başlı başına bir tabu olup cinselliğin konuşulması ayıp, cinsel istek günah, evlilik öncesi cinsel ilişki yasak ve tabu, cinsel işlev zaman zaman erkeğin güçlülüğünün simgesi olarak görülmektedir [1], [2].
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’ne göre cinsellik; fiziksel, duygusal, entelektüel ve sosyal yönlerin kişiliği, iletişimi ve aşkı zenginleştirici etkilerinin bileşiminden oluşur. Cinsel bir varlık olan insanın sadece bedensel değil; duygusal, düşünsel ve toplumsal bütünlüğünü sağlayan, kişilik gelişimi, iletişim becerisi veya olgunluğu ve sevginin paylaşımını olumlu yönde zenginleştiren ve arttıran sağlıklı olma halidir. Cinsellik; psikolojik, sosyal, ekonomik, politik, kültürel, hukuki, tarihi, dini, biyolojik ve ruhsal faktörlerin etkileşiminden etkilenmektedir [3]. Cinsellik; tabuların, olumsuz düşünce ve inanışların büyütecinde korku dolu bir çatışma alanı haline gelebilmekte, kimi inanışlara göre her cinsel davranış, hazza bakan yönüyle kötü, üremeye bakan yönüyle kutsallık, arınmışlık, bolluk ve bereket içermektedir. Bu anlayışla, bazı doğu toplumlarında kadının ilişkiden zevk alması utanç verici sayılmakta, kadın sünneti gibi invazif yöntemler dini bir gereklilik olarak kabul edilebilmektedir.
Freud’un kişilik gelişim kuramına göre de cinselliği farklı bir epistemolojik boyut olarak değerlendirecek olursak; insan zihni, insan belleği, insanın anlamlandırma yetisi zamanın paradigmasıyla değil cinselliğinin evresine göre şekillenmektedir. Kadın ve erkeğin toplum içindeki farklı rolleri cinsellik konusunda da farklı bir boyut kazanmakta olup; cinsellik içeren konular hakkında konuşmalarda da kadın ve erkeklerin algıladıkları rahatlık düzeylerinin farklı olmaktadır.
Toplumumuzda erkek çocuk cinsellik konusunda özgür ve kadına göre daha fazla imtiyazlara sahip olarak yetiştirilirken, kız çocuğu genelde baskı ve kontrol altında olup daha tutucu, geleneksel rol beklentisine uygun, evlilik öncesi cinsel ilişki yasağı (bekaret) gibi cinsellikle ilgili baskılarla büyütülmektedir [4], [5]. Kadınların daha çok cinsiyet rolleri, ergenlik, adet kanaması, gebelik, kısırlık ve kürtaj konularında annelerinden bilgi aldıkları; buna karşın, erkekler cinsiyet rolleri, ergenlik, adet kanaması ve kısırlık konularında akranlarından bilgi edindiklerini ifade etmişlerdir. Yani erkeklerin cinsel konularda anne-babalarından çok akranlarına yönelmiş oldukları görülmektedir. Akranların hem kadın hem de erkekler tarafından flört, ıslak rüyalar, cinsel birleşme, oral seks, anal seks, orgazm, mastürbasyon ve cinsel kimlik konularında temel bilgi kaynakları olarak belirtilmiş olmasıdır [6]. Uluslararası alan yazında da akranların cinsel etkinlikler ile ilgili konularda bilgi edinmede önemli rol oynadıkları dikkat çekmektedir [7]. Ülkemizde hala toplumun cinselliğe bakışının erkekler için farklı olduğu, erkeklerin cinsel olarak etkin olmalarının onaylandığı kadınların ise toplumsal sınırlamalara maruz kaldığı gözlenmektedir [8].
Toplumlarda cinsellik hakkındaki bilgi, tutum, inanç, deneyim ve kültürel normlar çeşitlilik göstermektedir. Ayrıca, cinsellikle ilgili görüşleri ve cinsel davranışları kültür belirler ve her kültürde cinsellik hakkında belirli kurallar ile tabular vardır. Yaşanılan topluma bağlı olarak bu kurallar o kültürde yaşayan kişilerin değerlerini etkileyerek davranışlarını belirler. Cinsellik, biyo-psiko-sosyal bir varlık olan insanın tüm yönleriyle etkileşimi içindedir. Gerek evlilik gerekse cinsel işlev, biyolojik, psikolojik, hatta sosyokültürel faktörlerle değişik derece ve şekillerde etkilenebilmektedir. Cinsellik kavramının bilinmemesinden kaynaklanan sorunlar aile ilişkilerinin bozulasına sebep olmaktadır; bu sebeple toplumun bu konuda daha duyarlı bireyler yetiştirmesi gerekmektedir. Bu da bilginin doğru kaynaklardan alınması ile mümkündür.
Kaynakça
[1] «Gençlik, Cinsel Eğitim ve Üreme Sağlığı,» İstanbul, İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı, 1995, pp. 4-37. [2] G. Erman, Kadına yönelik cinsel şiddet içinde kadına yönelik şiddete karşılaştırmalı hukukun yaklaşımı, İstanbul: İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi, 2002, pp. 15-23. [3] «World Health Organization. Developing sexual health programmes. WHO/RHR/HRP/10.22, 2010..». [4] V. Duyan., «Cinsel tutum ölçeği. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu,» Ankara, ABC, 2004, pp. 2-12. [5] N. İnanç., «Toplumsal cinsiyet,» %1 içinde 3.Uluslararası Üreme Sağlığı ve Aile Planlaması Kongresi (Kongre Kitabı)., Ankara, 2003. [6] N. Topkaya ve Z. H. Sümer, «Counseling Students’ Sources of Sexuality Information,Perceived Competence, and Information Needs,» Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, cilt 4, no. 34, pp. 139-151, 2010. [7] «Diloria, C., Kelley, M. ve Hockenberry-Eaton, M. (1999).Communication about sexual issues: Mothers, fathers,and friends. Journal of Adolescent Health, 24, 181-189.». [8] «Kağıtçıbaşı, Ç. (1982). Sex Roles, family and community.Indiana: Goodbody Hall.».
Comments