top of page

Mavi Notam

Ay, dişlerini gökyüzüne geçirip onu yutarken, geceyle bir bütün oluyordu âdeta. Gece gibi ıssız ve tekinsiz bir hâle bürünmüştü. Zifirî karanlık ormanı çepeçevre sarmıştı; sessizlik hâkimiyetini ilan etmişti. Rüzgâr, gür meşe ağaçlarının yapraklarını sallıyor, havaya hışırtı seslerinin dolmasına neden oluyordu. Kurtlar gecenin güzelliğini yudumlarken, kurbanlarını beklemek için ormanın bilinmeyen yerlerinde pusu kurmuşlardı bile. Hiç kimse, hiçbir yer güvenli değildi; bu tüm canlılara da sirayet etmişti. Genç kadın en çok da bundan korkuyordu, bilinmezlikler yüzünden dünyası başına yıkılmıştı. Ormanın bitiş noktasında, uçuruma bir adım olan bu tenha yerde durmuş, sadece sıklaşan nefesinin sesini dinliyordu. Ellerini bedenini korumak istercesine kollarına sarmış, gözlerini yummuştu. Belki gözlerini kapatırsa, herkesten saklanabilirdi. Sonra bir müzik sesi gelmeye başladı uzaktan, ama çok da yakından. Zihninde birisi piyanoyu ritim tutturmadan, düzensizce çalıyordu. Notalar... Ses önce belli belirsizdi; ardından korkunç bir şey oldu ve notalar hafif hafif ilerlerken, birden ritmi yükselmeye başladı. Delirmişti. Bu hissettikleri büyük bir delilikti, gerçek değildi. Hepsi zihninin bir oyunu gibiydi, uykusuzluğunun getirisi olan kâbuslardan biriydi sadece. Lâkin duyguları da bir o kadar darmadağındı, kendini bozuk bir plak gibi hissediyordu. Her an başa saracak gibi olması çok saçmaydı. Üstünde kırık beyaz, askılı bir elbiseyle bu ormanda yapayalnızdı. Bedeni gibi ruhu da üşümeye başladı, ayazın ortasında kalmış gibi tir tir titriyordu; kaskatıydı. Zihni saat gibi hızla işliyordu, akıp giden zamana karşın. ‘Tik tak’ seslerini duyuyordu, başına bela olmuş gibi hiç susmuyordu. Kafası allak bullaktı, yanardağdan taşan alevler gibi hırçındı benliği, kime olduğunu bilemese de birine kızgındı. Hatırlamıyordu ama kalbinde de bir yangın başlamış gibi hissediyordu; bu duygu esir almıştı her bir hücresini. Öfkeli olduğunu, notalar da doğruluyordu; ses bir yavaşlıyor, bir hızlanıyordu. Aynı yüreğinde hissettiği sızı gibi... Kollarına sardığı ellerini kulaklarına bastırdı ve mümkün olduğunca tıkamaya çalıştı.

“Yeter, durun artık! Durdurun şunu!” diye bağırdı. Ama tek duyduğu şey sesinin yankısı oldu.

“Sen geceyi seversin sevgilim, korkma. Sadece bizi hatırla. Mavi notam.

Başka bir ses daha duyunca ürperdi. Dudakları aralandı, kalbi göğsünü dövmeye başladı; dörtnala koşan bir at gibi hızlandı. Okyanusu andıran ve sırların gömülü olduğu mavi gözlerini açtı cesurca. Etrafına baktı, yine aynı yerde duruyordu. Lanet olsun ki başladığı noktadaydı. Cesur ve bir o kadar da korkaktı. Tezatlıklarla bezeliydi ruhu. Ona seslenen adamı tanımıyordu, fakat derinlerde bir yerlerde kalbinin sancıdığını hissetti. Bu adam kayıp olan parçalarının tamamlayıcısı, eksik yanlarını dolduran kişiydi sanki. Adamın ona ‘mavi notam’ diye hitap etmesi, gözlerinde kaybolma isteğinden geliyordu mesela. İşte, bilmediği bir şey daha. Bu erkeksi ses kalın ve toktu; kelimeleri telaffuz edişi bile ne istediğini bilir gibiydi. Bütün bu olanları ya kafasında uyduruyorsa? Aslında onunla konuşan kişi de kafasında susmayan seslerse, ne olacaktı?

‘’Kimsin?’’ diye sordu. Korkmasına rağmen sesine bunu yansıtmamaya çalıştı.

Ses yoktu. Genç kadın kendi etrafında döndü ve gelen birileri var mı diye kontrol etti, tek başınaydı.

‘’Sana kimsin diye sordum? Benden ne istiyorsun?’’

Bu kişi azılı bir katil de olabilirdi, kendisini takip edip onu korkutmaya çalışan bir yakını da. Güveni gideli uzun zaman olmuştu.

‘’Notalar da mı tanıdık gelmedi? Hatırlıyor musun, ilk kez beraber şarkı söylediğimiz o muhteşem anları?’’

Söylemesi ne kadar da kolaydı. An, kısacık bir zamana sığınacak kadar değerli bir kavramdı; oysa anılar unutulduğu takdirde bir daha hatırlanmazdı.

‘’Lütfen… Göster kendini bana, yalnız bırakma beni. Korkuyorum, kaybolmuş gibi hissediyorum. ‘’

Bir süre ses gelmedi, acaba o da ormanda mıydı? Daha kimle konuştuğunu bile bilmiyordu ki.

‘’Sen bulacaksın beni, pusulan ise kalbin olacak. Sana rotanı o gösterecek, hatırlayacaksın görünmez iplerle birbirimize nasıl bağlı olduğumuzu. Ve beni bulduğunda sevgilim, yeniden kavuşacağız.’’

Durduğu uçurumdan aşağıya baktı ve dalgalar köpürmeye başladı, kıyıdaki taşlara çarpıp, geri dönüyordu. İçindeki saklı cesaret yeniden kendini belli etti, duruşu artık daha sağlamdı.

‘’Seni bulacağım. Seni notalar sayesinde bulacağım, eksik yanım.’’

Son sözleri oldu bunlar. O ormanda olmasının bir nedeni olmalıydı, tıpkı bu uçurumda çıplak ayakla yere basıyor oluşunun bir sırrı olduğu gibi. Mavi nota gizemini de çözmeliydi, tabii her şeyi hatırladıktan sonra. Gizemler zordu, insanı yorardı; sırlar ise insanı yakardı. O yanacaktı, yanarken de yıkılacaktı.



Comments


bottom of page